YOL Kolektifi – BirGün Pazar, 14 Nisan 2024
8 Nisan 1976’da, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne MHP’li faşistlerin yaptığı saldırı sonucunda arkadaşlarının gözü önünde hayatını kaybetti Hakan Yurdakuler.
Hakan Yurdakuler’in başucundaki mezar taşında “Bu güzel topraklar ve bu güzel halk için neler verilmez ki” yazıyor. Kabrine mermerden bir Türkiye haritası eşlik ediyor. 8 Nisan 1976’da, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne MHP’li faşistlerin yaptığı saldırı sonucunda arkadaşlarının gözü önünde hayatını kaybetti Hakan Yurdakuler.
12 Mart faşizmi, tüm baskı, idam ve katliamlarına rağmen devrimci damarı kesmeyi başaramadı. Denizlerin, Mahirlerin katledildiği dönemde ve sonrasında üniversitelere giren gençler, onların fikirleri etrafında yeniden bir araya gelmeye, düşünmeye, tartışmaya başladılar. Derneklerle başlayan örgütlenmeler, hızla üniversite boykotlarına uzanarak yeni bir devrimci yükseliş döneminin işaret fişekleri oldu. Bunun karşısında 12 Eylül darbesine kadar Maraş’tan Çorum’a pek çok katliamla sürecek olan faşist saldırılar öncelikle üniversiteleri hedef aldı. Otobüs durakları kurşunlanarak, üniversiteler silahlı faşist timler tarafından basılarak devrimci gençliğin mücadelesi bastırılmaya çalışıldı.
Hakan Yurdakuler, işte bu baskınlardan birinde kurşunların hedefi olur. Arkadaşları ölümünü protesto etmek için Kızılay’a yürümeye çalışır. Kurtuluş Meydanı’nda önlerini kesen polisin ateşi sonucunda, arkadaşları Eşari Oran ve Burhan Barın da Hakan’ın düştüğü toprağa düşer. Onların yolundan başkaları, “Hakan, Burhan, Eşari; Kahrolsun Oligarşi” sloganıyla yürür.
Hakan Yurdakuler’in cenazesi büyük bir kalabalığa sahne oldu. Hakan’ın ölümünü protesto etmek için yapılan yürüyüşe polisin saldırısı sonrasında hayatını kaybeden Eşari Oran ve Burhan Barın’la birlikte yıldızlara uğurlanan devrimci gençlerin ardından faşizme lanet okunurken, “Hakan, Burhan, Eşari Kahrolsun Oligarşi” sloganları atıldı. Üç devrimci genç sonrasında birlikte anılmaya devam etti.
Yirmi Üç Yaşında Bir Devrimci
Hakan Yurdakuler Amerikan politikasıyla, CIA eliyle örgütlendirilmiş faşistlerin kurşunlarıyla hayatını kaybeden devrimci gençlerden birisidir.
Dursun Akçam, 1977 yılında katledilen gençlerin hayat öykülerini “Kan Çiçekleri” kitabında toplar. Kitapta Hakan da yer alır. Babası Muzaffer Yurdakuler, oğlunun arkasından şunları söyler: “Hakan gitti ama adı yaşıyor. O yirmi üç yaşında, yürekli bir devrimciydi. Ülkesinin, halkının mutluluğunu düşünmekten öte bir kaygısı yoktu. Onuruyla gitti. Vurulan öteki kardeşleri gibi devrimcilerin, yurtseverlerin yüreğini kamçılayarak gitti. Çağdaş her atılımda, her devrimci kıpırdanışta Hakan bir kıvılcım olacaksa, bu beni avutmaya yeter de artar bile.”
Hakan, Milli Birlik Komitesi üyesi olan senatör babasıyla siyaset üzerine sohbetler eder. Babasının sonrasında haklıydı diye hatırlattığı bir sohbette, Hakan 27 Mayıs sonrası yürürlüğe konulan anayasanın fiilen ortadan kaldırılmasını eleştirerek, “gözlerinizin önünde, sizin içinizde, sizlerle birlikte kuşa çevrildi” der. Bu sözler ülkenin bugüne uzanan karşı-devriminin nasıl adım adım gerçekleştiğinin de bir özetidir.
Devrimcinin Kalbi
Hakan’ın sosyo-ekonomik durumu etrafındaki diğer öğrenci arkadaşlarına göre daha iyidir. Annesi, Nurinisa Yurdakuler onu anlatırken, “Yalın yaşardı, arkadaşlarından farklı görünmesi onu rahatsız ederdi” diyor ve “elindeki imkanları arkadaşlarıyla paylaşmaya özen gösterirdi” diye devam ediyor: “Utanıyorum arkadaşlarımdan dedi. Benim olanaklarım onlarda yok. Defter kalem parası bulamayanlar var. Çokları yurtlarından atılmış, kalacak yerleri yok. İşleri de yok. Onların hepsi benim kardeşlerim, arkadaşlarım. Ben onlardan ayrı olamam. İşçiler görürüm yapı yerlerinde kirece, toza, toprağa bölenmişler. Sabahtan akşama güneş altında eriyorlar soğan, ekmekle. Onların utancı bana düşmez ama utanmazların yerine ben utanıyorum. Onları her gördükçe.” Hem bireysel bir kurtuluş öyküsü yerine toplumsala bakmayı hedeflemiş bir Mülkiyeli, hem yurt dışındaki abisiyle mektuplaşarak satranç oynayacak kadar sabırlı, heyecanlı bir genç…
Hakan Yurdakuler’in bu sözleri bir kuşağın yoksul halka karşı duyduğu sorumlulukla, birbirine can olarak, birbirine kardeş olarak yaratılan bir devrimciliğin en güzel ifadelerinden birisi olsa gerek. Hakanlar pek çok şeyle birlikte bu devrimci kalpleriyle de bugüne ışık tutuyorlar… Öyle kalpleri olanlar ancak, Hakan’ın o dörtlüğündeki gibi, gözlerini kırpmadan güneşe bakabilirler… Şimdi bir kez daha Hakan’la birlikte güneşe bakalım…
Hakan’ın Vasiyeti
Hakan nişanlanırken, fazla masraf yapılmamasını ister. Mütevazi bir nişan yeterlidir. Ailesine fazla paranız varsa bana verin, daha faydalı işlerde harcarım der. Ailesi ona hayat sigortası yapar. Hakan, bunu öğrenince nişanlısına, eğer bir gün kendisine bir şey olursa buradan gelecek tüm paranın devrimci kuruluşlara bağışlanmasını ister. Nişanlısı Sibel, ölümünün ardından vasiyetini yerine getirir.
Katili tanıyoruz; ailesini de “ülküdaşını” da, avukatını da…
Hakan Yurdakuler’in katledildiği, iki öğrenci arkadaşının da ağır yaralandığı silahlı saldırının failleri görgü tanıklarının ifadeleriyle teşhis edildi. Bir süre firariydiler. Önce olay günü SBF’de değil, Site Yurdu’nun kantininde çay içtiklerini iddia ettiler. Kantinci yalancı şahitlik yaptı, polisler ateş edenleri görmediklerini söyledi. Yurdakuler’in görgü tanığı arkadaşları ölümle tehdit edildi. Ama mızrak çuvala sığmadı. Abdul Duran, Sabahattin Kapucu ve Davut Haskırış 1976’nın Haziran ayında polise teslim oldu. Sanıklardan ikisine beraat verilirken Davut Haskırış’ın Hakan Yurdakuler’i silahla öldürdüğü mahkemece doğrulandı ve 20 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Avukatlığını sağcı cenahın ünlü isimlerinden Taha Akyol üstlendi. Bu cezanın ne kadarını yattı bilmiyoruz. Şu anki Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı ve Yurdakuler’in katli sırasında ülkücü öğrenci reisi olan Mehmet Özhaseki 2009 yılında Savaş Ay’a verdiği bir röportajda Haskırış’ın istihbarat karşılığında devlet görevlilerinin yardımıyla cezaevinden kaçırıldığını söyledi. Bizim edindiğimiz bilgilere göre de 12 Eylül Darbesi’nden önce dışarıdaydı, devrimcilere bol keseden ceza dağıtılırken, o birkaç ülküdaşıyla beraber cezaevinden cezasının çok azını çekerek çıkmayı başarmıştı.
Davut Haskırış, politik kariyerine şaşırtıcı olmayan bir şekilde MHP’de üst düzey bir siyasetçi olarak devam etti. Şu anda partide MYK üyesi. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili adayı oldu, ancak seçilemedi. Haskırış ilerleyen yaşı ve ülkücü hareket deneyimiyle MHP’nin saygın bir üyesi olarak görülüyor; önemli toplantılarda divan üyeliği, çeşitli üniversitelerde rektörlük düzeyinde ağırlanma, genellikle Türk dünyası ve kültürüne ait panellerde konuşmacılık gibi faaliyetlerde bulunuyor.
Milliyetçi Cephe ve Yurdakuler Cinayeti
Hakan Yurdakuler okulunun bahçesinde güpegündüz öldürüldüğünde Türkiye bugün olduğu gibi sağın tüm eğilimlerini kapsayan bir koalisyon hükümeti tarafından yönetilmekteydi. Siyasal İslamcı hareketin her dönem ön saflarında yer alan Oğuzhan Asiltürk henüz 41 yaşındaydı ve Milli Cephenin Milli Selamet Partili içişleri bakanı olarak görev yapıyordu. MHP genel başkanı Alpaslan Türkeş; başbakan yardımcısı idi. Yurdakuler cinayetinden sonra okuldaki sosyalist eğilimi ve dolayısıyla SBF öğretim üyelerini suçlarken, suçu sabit ülkücüler için “onlar devlet güçlerine yardımcı oluyorlar” diyerek cinayetin içyüzüne ilişkin itiraf niteliğinde bir açıklama yapmıştı. Başbakan Süleyman Demirel ise Yurdakuler cinayetinin akabinde, bir süre sonra kendisi de sağcı bir suikast sonucu yaşamını yitirecek olan gazeteci Abdi İpekçi’ye verdiği röportajda şunları söylemişti:
Demirel: Bugün sağ tedhişçi diye bir şey yoktur Türkiye’de. Sol tedhiş vardır. Yani sağ terörist diye bir grup yoktur.
İpekçi: Adam öldüren yok mu?
Demirel: Efendim karşılıklı çatışmalar oluyor. Onlar ayrı.
İpekçi: Okullarda sınıf basıp adam öldüren sağcılar…
Demirel: Mekteplerde birtakım çatışmalar var. Çatışmalar, karşılıklı çatışmalar…
(…)
İpekçi: Yani okulda sınıfa girip cinayeti işleyenleri, yolda pusu kurup adam vuranları tedhişçi saymıyorsunuz…
Demirel: Ne sayarsanız sayın onlar suç. Cinayet işleniyor.
İpekçi: Yani?
Demirel: Devleti devirmek için yapıyor değil o. Ben şunu söylemek istiyorum: Türkiye’yi rahatsız eden sağcılar değil. Türkiye’yi rahatsız eden solcular ve komünistlerdir.
Devlet destekli aile çetesi
Haskırış ailesinin suç dosyası Davut Bey ile sınırlı değil.
Amcaoğlu Mustafa Haskırış, Ankara’nın meşhur işkence merkezi DAL’da görevliydi. Daha önce sağcı eylemcilerin kaçmasına izin vermekten meslekten ihraç edilse de Yurdakuler cinayetinin yaşandığı MC hükümetince yeniden göreve başlatılmıştı. 1980 yılında darbeden hemen sonra 21 yaşında bir öğretmeni, Zeynel Abidin Ceylan’ı işkencede öldürdü. Yargılandı, işkence ile adam öldürme suçu sabit görüldü ve 13 yıl hapis cezası aldı. Ancak o da Davut Haskırış gibi adaletin terazisinden kaçmayı başardı. Zira karar duruşmasından yalnızca bir hafta önce mahkeme tutuksuz yargılama yapalım dediği için firar etti. Firariyken 1988 yılında döviz gasp ederken yakalandı ve 10 yıl ceza aldı. 91’de şartlı tahliye edildi. Ömrünün geri kalan kısmını kardeşi Abdülhamit Haskırış ile birlikte doksanların bilindik çete faaliyetleriyle geçirdi.
Bir diğer amcaoğlu Yüzbaşı Halit Haskırış. Kıbrıs’tan MHP’ye kaçak silah getirmekten yakalandı. Sedat Peker’e yakın bir gruba bağlı olduğuna dair bilgiler var.
Bu tablo bugüne dair ne söylüyor? Cinayet, siyaset, mafya, çeteleşme… Belli ki Haskırış soyadının bunca karanlık olayda karşımıza çıkması tesadüf değil. Milliyetçi Cephe dönemi Haskırışlar için olabilecek en elverişli iklimi sağladı, cezasızlıktan faydalandılar ve Türkiye’nin 50 yıllık sol düşmanı devlet geleneğinin nişanesi oldular. Elbette yalnız değiller. Aynı yoldan başka katliamcılar, işkenceciler, köy yakanlar, Sivas Madımak Oteli sanıkları geçti. Daha yakın zamanda Hrant Dink’in katili serbest kaldı. Kendisini Davut Haskırış gibi MHP ya da başka bir partide akil adam olarak görür müyüz bilemiyoruz. Ama üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin Hakan Yurdakuler katliamında işlemeyen adalet terazisinin bugünü karartmaya devam ettiğini biliyoruz.
NİSAN AĞIDI
biz üç küçük yıldızcıktık
gökova’dan yola çıktık
bengiyıldızı bulmaya
karanlık eritti bizi
köreltti gözlerimizi
böyle düşürdü pusuya
biz üç gümüş çakılcıktık
yalıda gezmeye çıktık
bengiköpüğü bulmaya
8 Nisan Perşembe
Ankara, Yaşar Miraç
YÜRÜYÜŞ· 13 NİSAN 1976 tarihli sayı
Yaşar Miraç
Hakan, Burhan ve Eşari’ye bir şiir
Hakan Yurdakuler’in ardından büyük protesto eylemleri ve bu eylemlerde iki öğrencinin daha polis kurşunuyla yaşamını yitirmesi sanat dünyasında da yankı buldu, onlar için çok sayıda şiir yazıldı. Bunlardan biri Yaşar Miraç’a aitti.
Şair Yaşar Miraç, Hakan’ın ardından Burhan ve Eşari’nin katledilmesini radyodan haber aldı. Sıhhiye Köprüsü’nün altına oturdu ve bu acı olayın kendisinde uyandırdığı hisler ile üç devrimci gence ağıt niteliğinde bir şiir yazdı. Elinde şiiri yazdığı kağıtla dönemin Yürüyüş Dergisi’ne gitti. Kapıyı Yalçın Küçük açtı, şiiri gördü, matbaaya giden derginin baskısını durdurup şiiri ekletti. Şiirde uğruna can verdikleri memleketlerinin gelecekteki güzel umutlu günleri “bengi bir yıldız” olarak tasvir edilmişti. Bugün anılarının önünde hala o bengi yıldızı aramaya devam ediyoruz…
Teşekkür: Bu yazıyı hazırlarken Hakan Yurdakuler’in ailesine ve dostlarına ulaştık. Hakan Yurdakuler’i unutturmamak için bilgilerini, anılarını ve duygularını bizimle cömertçe paylaşan Sevgili Ceylan Yurdakuler ve Füsun Çiçekoğlu’na teşekkürü borç biliriz.